Şahmeran’la tanış olmam, soğuk bir Ankara kışında, Murathan Mungan’ın masaya döktüğü rengârenk kalemlerle kucağımda bekleyen beş kitabına attığı afili imzalarıyla başlıyor. Sevmiyorum ben edebiyatçılarla, topluma mal olmuş pek beğendiğim “ünlülerle” tanış olmayı fakat o gün oradayım işte. “Cenk Hikâyeleri”ni kendime ayırıyorum, O da “Peril için, 14 Şubat 2015” diye imzalıyor. Gün bitiyor, yatağımda o şiir gibi diliyle bir şahmeran öyküsü beni uykusuz bırakıyor.
Mardinli Murathan Mungan, toprağına dair söylenceleri pek seviyor. Tarsus ve çevresinde dilden dile anlatılagelen Şahmeran Efsanesi‘ni enine boyuna ondan öğreniyorum. Çook eski zamanlarda Tarsus’ta yerin altında yaşayan bir medeniyetin ecesi Şahmeran. Meran adı verilen iyi yürekli ve oldukça zeki halkıyla birlikte yaşıyor, onlara önderlik ediyor. Farsça yılanların şahı anlamına gelen “şah-ı meran” bir kadın, ancak vücudun alt kısmı yılan şeklinde. Bu kadın hiç yaşlanmıyor, öldüğü zamansa ruhu kızının vücuduna geçiyor.
Camsab ise, hiçbir iyilik cezasız kalmaz mealinde Şahmeran’ın sonunu hazırlayan insan evladı. Çiğ süt mü emmiş? Bilemem. Kendi halinde bir Anadolu çocuğu Camsab. Gariban da bir anası var, odun satarak evini geçindiriyor. Delikanlı bir gün arkadaşlarıyla ormana ağaç kesmeye gittiğinde sağanağa yakalanıyor ve birlikte yakınlardaki bir mağaraya sığınıyorlar. Mağarada buldukları balı yemeye başlasalar da arkadaşlarının onu terk etmesi üzerine Camsab kuyuda kapalı kalıyor. Toprağı kazarak ulaştığı yer ise şahmeranın ülkesi.
Yemliha’nın yani Şahmeran’ın hikâyesini dinliyor, çok sevdiği bir insanoğlu olan Belkıya’nın ihanetinden sonra, yeraltına gizlenmek mecburiyetinde kaldığını… Kendi hikâyesini anlatıyor, arkadaşları tarafından uğradığı ilk ihaneti… Ne kadar dil dökse ve hiçbir insana yerlerini açık etmeyeceğini söylese de Şahmeran yeryüzüne çıkmasına izin vermiyor. Zamanla sararıp solan Camsab’ın sözleri pek acıklı ve aslında her insanın zaman zaman yaşadığı bir duyguyu anlatır nitelikte:
“Herkes ancak kendi soyuyla birlikteyken mutlu olabiliyor. Dünyadaki bütün canlılar için böyle bu. Bense burada yapayalnızım. Ne denli iyi ağırlansam da, önünde sonunda bir yabancıyım aranızda. Bir başkasıyım. Ötekiyim. Sürekli bir yabancı gibi yaşamanın ne demek olduğunu bilmezsiniz siz; sürekli yabancılığını hissederek yaşamak ne kadar yıpratıcı bir duyguymuş meğer… Hiçbir ‘yakınlığın’ kapatamayacağı bir uzaklıkta yaşamak bu…” Delikanlının bu haline kıyamayan Şahmeran, ömrü boyunca asla yerini söylemeyeceğine dair söz alarak onu kuyudan çıkarıyor.
Köyüne dönen Camsab’ın ise boynu bükük, içi ezik. Bu kez de doğduğu yerde huzursuz, hiçbir yere ait değil. Şu cümle duygularını özetliyor: “Sürgit yaşadığı günlerin birinde acı bir biçimde anladı ki, artık yalnızca ömrünü tamam etmek için yaşıyor ve bir kez Şahmeran’ı gördükten sonra artık hiçbir zaman eski Camsab olmayacak. Derinde, çok derinde bir şeyi bütün bütüne yitirmiştir.”
Sakladığı giz onu insanlardan ayırıp kendine kapatıyor delikanlıyı. Bir örnek geçen yılların ardından, ülkenin padişahı Keyhüsrev’in onulmaz bir hastalığa yakalandığı haberi geliyor, tek dermanının da bir şahmeran eti oluşu. Ülkedeki evleri basıp halkı hamamlara götürüyor, belden aşağılarına su döküyorlar. Uzun süre kaçıp saklanan Camsab’ı bulan askerler ona da aynı şeyi yaptıklarında görüyorlar ki, Camsab’ın belden aşağısı pul pul olup gümüş ışıltılar yayıyor. Bilmiyorum dese de günler süren işkencelerden geçen genç, ne yazık ki itiraf ediyor. Bir mucize gerçekleşmesini dileyerek gösterdiği Şahmeran ülkesine adım atan Camsab’ın Şahmeran’la karşılaşması ise çok acıklı:
“Ta başından beri yazgımı başkalarının ellerine bırakmakla, kaçıp saklanmakla, gizlenmeyi korunmak sanmakla, insan gibi hissedip yılan gibi yaşamakla, duygularıma yenilmekle, saklandığım yerde olacakları beklemekle ben zaten kendi ölümümü hazırlamış oluyordum. Belki de bütün hayatım gizli ve nazlı bir intihardı.”
Zavallı Şahmeran etinin padişahı iyileştireceğini ve hatta nasıl pişirileceğini bile anlatır Camsab’a, ancak bunun kısa süreli bir iyileşme olacağını ve zulümle beslenenlerin bir başka sıkıntıya gark olacağını da…
Tarsus’ta bulunan Şahmeran Hamamı’nın önemi de tam burada düğümleniyor:
Şahmeran, Camsab’ın yıkandığı hamam suyu ile kendisini kaynatmalarını söylüyor. İlk suya ağusunu, ikinciye de özünü salacağını anlatıyor ve Camsab’ın ikinci sudan içmesini salık veriyor. Etinin ise padişaha verilmesini… Camsab Şahmeranın sözünü dinleyip ikinci suyu içiyor ve vicdanı huzur buluyor, padişahsa zamanla iyileşiyor. Ancak Camsab’ı Şahmeran’ın ölümünden sonra gören olmuyor, bir hamamda boğulduğu söyleniyor, daha ilk yıkandığı hamamda…
Cevap Yaz