Gezgin Dünyası: Destinasyon #Mersin Blogger Gezisi öncesi, e-postama gelen programa göz atarken gördüğüm Yumuktepe, isminden dolayı hafifçe gülümsediğim bir yerdi. Ne cehalet! İnsan yaşadığı topraklarda kendinden önce kimlerin olduğunu, tarih sahnesinden hangi medeniyetlerin gelip geçtiğini, onlardan neler öğrendiğini, onların hangi inanç ve kültürünü halen devam ettirdiğini bilmezse, merak etmezse ve öğrenmezse, işte böyle kimliksiz, böyle kayıp ve böyle cahil kalıyor. “Koruma” kısmı ise tüm bu bilinçlenme sürecinin sonraki aşaması.
Kilikia’dan Dünya’ya Açılan Kapı: Yumuktepe
Mersin’in değil, Anadolu’nun değil dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri Yumuktepe. Üzeri ağaçlarla kaplı sessiz, sakin küçük bir tepecikten Anadolu’yu ve dünyayı şekillendiren bu dev katman silsilesi, kesintisiz yerleşimini Kalkolitik Çağdan, Bizans ve İslami devirlere dek devam ettirmiş.
Yumuktepe’yi Anadolu’nun en bilinen höyükleri olan, 5 bin yıllık Troia (Truva), Alacahöyük ve Kayseri Kültepe Höyüklerinden farklı kılan, 9-10 bin yıllık geçmişiyle, Anadolu ve Ön Asya’da benzersiz bir konuma sahip oluşu. Zira Yumuktepe 7-8 bin yıl hiç terk edilmeden iskân edilmiş çok çok nadir bulunan bir yerleşim yeri. Binlerce yıl süresince birbiri ardına kurulup yıkılmış olan 30-40 kadar yerleşim yerinin kalıntılarından meydana geliyor.
Birinin inşa ettiği kapıdan diğeri giriyor, giren ise yeni bir kapı açıyor. Bu döngü insana dair köklü geçmişe tanıklık eden eşsiz bir kültür varlığına dönüşüyor.
Yumuktepe’nin Önemi
Zaman Tüneli, Anadolu ve Ön Asya Arkeolojisinin Ana Bilgi Bankası, Akdeniz’in Troia’sı gibi pek çok isimle anılan Yumuktepe Höyüğü, Çukurova üzerinden gelip, Sertavul Geçidi’ne doğru ilerleyen önemli bir yol üzerinde bulunuyor. Mezopotamya, Kuzey Suriye ve Doğu Akdeniz dünyası ile Anadolu arasındaki bağlantıyı sağlayan bir antik bölge olan Yumuktepe, bu yönüyle adeta kültürlerin buluşma noktası. Kısacası, Neolitik’ten Orta Çağ içlerine dek uzanan binlerce yıllık tarihi geçmişe sahip.
Kilikya’da ilk tarım ve hayvancılık, dolayısıyla da yerleşik hayata geçiş Dicle-Fırat Havzası arasındaki verimli hilal denilen bölgede başlamış. 9 bin yıl önce Çukurova’ya gelen insanlar da önce kıyı şeritlerinde sonra da bunların Yumuktepe, Gözlükule gibi daha büyük merkezlerde kümelenmiş. Yumuktepeliler taşlardan aletler yapmışlar, toprağı işlemişler (Hatta ekmeklik buğdayı geliştirmişler.) ve hayvanları evcilleştirmişler. Evlerinde ekmek pişirmek için ocaklar yapıp yüzeylerini sıvayarak kireçle badana etmişler. Volkan camı obsidiyenden çeşitli stratejik silahlar yapmışlar ve Akdeniz kıyılarındaki diğer yerleşimlere pazarlamışlar. Haliyle burada atılan adımlar gelecekteki teknolojik ve kültürel gelişmelerin de temelini oluşturmuş. Yumuktepe’de yapılanlar bunlarla bitmiyor, 6300 yıl önce dünyanın ilk donanımlı kalesi Yumuktepe sakinleri tarafından tasarlanmış ve inşa edilmiş. Metalürji denemeleriyle ilk silah endüstrisini başlatmışlar. Höyüğün sahip olduğu 33 katmanın her biri bir arkeolojik çağdan kalma.
Tahrip edilen freskler, patlatılan kaya mezarları, üzerine sprey boya ile yazı yazılan binlerce yıllık tarihi yapılar gibi, ne yazık ki Yumuktepe de Anadolu’nun zavallı cahilliğine yenik. 1968’de Müftü Deresi’nin taşkınıyla höyüğün batı eteği önemli ölçüde yıkılmış. Bu da yetmemiş, bu etekten stabilize yol geçirilerek tahribat daha genişlemiş. Oysa kazı ile ilgilenen ve tarih bilinci olan güzel insanlar burayı bir arkeoloji parkı yapma hayali kuruyorlar.
Roma İmparatorluğu’nun ilk dönemlerinde, Yumuktepe artık Zephyrium adlı bir liman olmuş. Roma imparatoru Hadrian zamanında da adı Hadrianapolis olarak değiştirilmiş. Fakat süreç içerisinde deniz kıyı çizgisi 10 km güneye kaymış ve güneybatıda bulunan Soli Antik Kenti’nin deniz ticaretini ele geçirmesiyle Yumuktepe, liman olarak önemini kaybetmiş. Ancak kale Orta Çağ’a kadar kullanılmış.
1836’larda Levantenlerin bölgeye yerleşmesiyle, Zephyrium’daki antik yapı kalıntıları, taş ve tuğla örenler üzerine yeni bir yerleşim merkezi kurmuşlar. Vali Konağı, Kız Enstitüsü, Halkevi gibi 1940’lı yıllardaki inşaatlarda temel kazıları sırasında Zephyrion sikkeleri başta olmak üzere pek çok kalıntıya ulaşılmış. Nekropolün ve liman yapılarının Mersin Kültür Merkezi binasının bulunduğu alanda yayıldığı düşünülüyor.
Yumuktepe Kazı Tarihi
Günümüzde Mersin’in kuzeyindeki kenar mahalleler içinde kalmış olan Yumuktepe Höyüğü, batıdan Müftü Deresi (Soğuksu), kuzey ve doğudan ise Demirtaş Mahallesi ile çevrili. 300 m çapındaki 22 m yüksekliğe sahip küçük bir tepede yer alan Yumuktepe’de ilk yerleşimin Neolitik dönemde başladığı ve kesintisiz olarak Kalkolitik, Tunç, Hitit, Bizans ve İslami devirlerde de devam ettiği biliniyor.
Tepedeki sistemli ilk arkeolojik kazılar İngiliz John Garstang başkanlığında 1936-1937 yıllarında başlamışsa da İkinci Dünya Savaşı sırasında ara verilmiş. 1992 yılında İstanbul Üniversitesi ve Roma Üniversitesi iş birliği ile hazırlanan “Yumuktepe Arkeolojik Kazısı” çalışmaları ise 1993’te yeniden hızlanmış.
Yumuktepe katmanlardan oluşuyor, bu nedenle inceleme ve tanımlamalar da katmanlara göre yapılmış. Örneğin 33’üncü ve 25’inci katmanlar Neolitik döneme ait. Bu döneme ilişkin taş temelli evler, yün eğirmeye yarayan kirmenler, bakır oltalar, obsidyen ve akmak taşından yapılmış araçlar, taş mühür, ok uçları, dokumacılıkta kullanılan ağırsak, çanak, çömlekler bulunmuş.
29 ve 13’üncü katmanlar ise Kalkolitik dönemi kapsıyor. Yapı tipleri ise taş temelli evler ile yuvarlak temelli silolardan oluşuyor. Son Kalkolitik dönemde savunma duvarlarıyla çevrili köy tipi yerleşime geçilmiş. Askerlerin oturduğu sura bitişik evlerde fırın, yerel kaplar, temellerin altında seramik ve özel eşyalı mezarlar var.
MÖ 2000-1500′e tarihlenen Orta Tunç Çağı ise 12 ve 9’uncu katmanları kapsıyor. Bu katmana ilişkin bıçak, mızrak, mühür, kadın heykelciği, ayaklı kadeh ve gaga ağızlı testicikler bulunmuş.
7-5’inci katmanlar arasındaki Hitit dönemi, MÖ 1500-1200 yılları arasına denk geliyor. Sur duvarları testere biçiminde olan evleri ve sokakları bulunan katmanın en üst katları Grek, Bizans ve İslami dönemi kapsıyor. Grek katmanında Kıbrıs tipi seramikler, Bizans ve İslami katmanlarda ise sırlı seramikler bulunmuş.
Ayrıca Yumuktepe Höyüğü’nün 2.5 metre derinliğinde bulunan bir kale harabesi ise, Boğazköy’de bulunan kale harabesinin küçük bir örneği olup, Poligonal tarzda inşa edilmiş.
Yumuktepe Höyüğü’nden çıkarılan yüzlerce eser, günümüzde Mersin Müzesi’nde sergileniyor.
Son Söz…
Yumuktepe’nin en benzersiz özelliği, 8-10 bin yıllık tarihi süreç içerisinde, Kalkolitik, Hitit ve Bizans dönemlerinin oluşturduğu yerleşik süreklilik. Yumuktepe, Anadolu ve Mezopotamya’dan aldıklarını Akdeniz ve Avrupa’ya, buradan getirdiklerini de Anadolu, Mezopotamya ve doğuya dağıtan, evlatları arasında ayrım yapmayan bir ana gibi verici.
Zihnimin içinde “Medeniyetler Beşiği Anadolu” sözü tekrarlanıp duruyor, yıllar boyu ezberletilen kavramların içi nasıl da boş. Ancak gidip görünce, dinleyip sindirince kavramlar bir temele oturuyor ve anlamlandırılıyor.
Yumuktepe Höyüğü
Adres: Demirtaş, 33090 Toroslar/Mersin
Mersin Müzesi
Adres: Atatürk Caddesi Kültür Merkezi, Halk Evi Binası Akdeniz/Mersin
Telefon: 0 (324) 231 96 18
Web-site: http://www.mersinmuzesi.gov.tr/
E-posta: mersinmuzesi@kultur.gov.tr
Ziyaret bilgileri: Pazartesi hariç her gün 08.30-12.30 ile 13.30-17.30 saatlerinde ziyarete açık.
Daha fazlasını öğrenmek isteyenler için:
Önce Yumuktepe Vardı, http://www.yumuktepe.com/
İstasyon’dan Fener’e Mersin (Ali Murat Merzeci Koleksiyonu), Tülin Selvi Ünlü-Tolga Ünlü, MTO, 2009
Mersin Yumuktepe TRT Belgeseli, https://www.youtube.com/watch?v=VZgpV0Z-gc4
Cevap Yaz